Emrullah Özalp1
I. Giriş
Meşru Savunma, Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinde hükme bağlanmış olup kişiye karşı yapılan haksız saldırının durdurulması ve defedilmesi amacıyla; saldırıya uğrayan kişi tarafından icra edilen başka bir haksız fiilin, hukuka uygun olarak nitelendirilmesine ilişkin hukuki bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Saldırıya uğrayan kişinin bu haksız saldırıyı defetmek istemesinin insanın tabiatına uygun olduğu; haksızlığı yenmek ve engellemek maksadıyla yapılan fiillerin orantılı olmak şartıyla hukuka uygun hale geldiği tüm hukuk otoriteleri tarafından kabul görmektedir. Meşru savunmanın sınırının aşılması hali, savunmanın meşru zemine oturması için gerekli şartlarından biri olan orantılılık ilkesine aykırı bir durumun ortaya çıkmasıdır. Bu aykırılığın failin cezai müeyyideye tabi tutulup tutulmayacağı çerçevesinde inceleneğimiz husus ise ilgili fiile karşılık gelen tipikliğin manevi unsurunun ne olduğudur. Kusurluluk halleri kapsamında düzenlenen ve kusurluluğu kaldıran veya azaltan sebeplerden biri olan meşru savunmanın sınırının heyecan, korku ve telaş ile aşılması durumu ise hukuka uygunluk nedenlerinin sınırın aşılması çerçevesinde değerlendirmeye tabi olup, meşru savunmanun aşımının kişinin etkisinde olduğu belirli astenik etkilerden ötürü olduğu kabul edilecek, bu durumda kişi mazur görülecek ve cezalandırılmayacaktır. Hukuka uygunluk halinin sınırının aşılması durumunun öfke ve kişinin o an duyduğu nefret ile olması durumunda ise burada aşılan durum hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanacak ve failin cezalandırılması ilgili hükme göre vuku bulacaktır.
II. Hukuka Uygunluk Nedeni Olan Meşru Savunma
Hukuka uygunluk nedenleri, suç tipi fark etmeksizin, suçun nasıl işlendiği veyahut manevi unsurlarının ne olduğuna bakılmaksızın hukuka aykırılık hallerinin önüne geçen ve kişiye karşı yaptırım açısından lehe sonuçlar doğuracak hallerin bütününe karşılık gelen bir ceza hukuku kurumudur. Bu hususta değerlendirilen haller, görevin ifası, hakkın kullanılması, ilgilinin rızası ve meşru savunmadır.
Meşru savunma, bir kimsenin kendisini veya başkasını hedef alan bir saldırı karşısında, savunma amacına yönelik olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanmasını ifade eder.2 Bu kuvvet orantılı olmalı, haksız saldırıyı durdurmak ve kendisine zarar verilmesini önlemek maksadıyla yapılmalıdır. Asıl olarak meşru savunma kapsamında icra edilen fiil de genel itibarıyle haksız fiile vücut vermektedir ancak bu fiil bir iradenin başkasına haksız yere zarar vermesini değil, bu zarar vermenin bir sebebe dayanması ve ilgili sebebin ise insan tabiatının kendisine verdiği savunma hali olmasıdır. Böylelikle fiil, hukuka aykırılıktanhukuka uygun hale getirecektir.
Meşru savunmanın unsurları açısından bir değerlendirme içerisine girecek olursak ilk unsur, bir saldırının varlığıdır. Bu saldırının ihmali veya icrai olmasının önemli olmadığı; kast veya taksirle işlenmesi açısından da herhangi bir fark oluşturmayacağı kabul edilmiştir. Saldırı kavramı bir icrai hareket ile bütünleşmiş bir terim olarak düşünülebilir ancak fail belirli bir şekilde hareket etmek zorunda ise bu zorunluluğa uymayarak hareketsiz kalırsa, hareketsizlik artık saldırı niteliği taşır3 Saldırının varlığı ile beraber bu saldırının niteliğinin haksızlık teşkil etmesi bir diğer unsurdur. Örneğin kendisine karşı kullanılması halinde hayati tehlike oluşturacak bir cisim ile koşan kişiye karşılık, artık bir saldırının olacağına kanaat getirilecek durumun varlığı halinde; fiilin bir haksız saldırı oluşturacağı ve fiilin gerçekleşmesini önlemeye karşılık
1 Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dördüncü Sınıf Öğrencisi, Şubat 2022
2 Prof. Dr. Mahmut Koca, Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019, s. 277. 3 Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Dersleri, s. 241.
yapılacak hareketin meşru savunma halini kazanacağı açıktır. Saldırı kavramı mutlaka Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olan bir suç tipi ile örtüşmek zorunda da değildir. Saldırının hukuka aykırı olması yeterli olup, ayrıca suç teşkil etmesi gerekli değildir. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılması halinde de haksız bir saldırı vardır.4
Meşru savunmanın ne zaman yapılacağı kanunda, saldırının tezahür oluşu veya olacağına kesin kanaat getirilmesi ya da tekrarının mümkün olması olarak hükme bağlanmıştır. Durumu şöyle izah etmek daha açıklayıcı olacaktır. Saldırının başlamaması veya bitmesi ile artık meşru savunmadan bahsedilemeyecektir. Ancak saldırının başlayacağına dair kesin kanaat getirilecek bir durum veya saldırının bitmesiyle tekrarının olacağına dair bir fiilin oluşacağı gözlemlenirse o vakit meşru savunmadan söz edilebilecektir. Henüz başlamamış, gelecekteki muhtemel bir saldırıya karşı da meşru savunmanın varlığı kabul edilemez. Çünkü bu durumda, muhtemel saldırının, devletin yetkili makamlarına bildirilmesi suretiyle engellenmesi mümkündür.5
Doktrinde bazı yazarlar yasal savunmayı çok daha geniş yorumlayıp “sadece mevcut ve devam etmekte olan bir saldırı halinde değil, fakat saldırının doğurduğu zararlı tehlikenin varlığı halinde de yasal savunmanın mümkün olduğunu” kabul etmektedirler.6 Kanaatimiz gereği bu hususta kanun maddesi açık olup savunmanın ne zaman vücut bulacağı ve meşru sıfatını ne zaman kazanacağı “gerçekleşmesi muhakkak haksız saldırı” veya “tekrarı muhakkak haksız saldırı” hallerinin oluşması ile kabul görmelidir.
Saldırının bir hakka yönelik olması meşru savunmanın temelini oluşturan bir husustur. Zira hakkımıza yönelik yapılan bir saldırıyı defetmek doğamızda vardır ve hukuk bunu korumuştur. Ancak meşru savunma sadece kendimize karşı değil başkasının herhangi bir hakkına yönelik saldırılara karşı da yapılabilir. Başkasının herhangi bir hakkına yönelik gerçekleştirilen saldırılara karşı da meşru savunmada bulunulabilir. Meşru savunma kişilere ait bütün haklar bakımından söz konusu olabilir ancak maddede hakkın aidiyeti bakımından kabul edilen sınırlandırmaya dikkat edilmelidir. Buna göre sadece kişiye ait, bireysel hukuki değerlere yönelik saldırılara karşı meşru müdafaa mümkündür. 7 Kamu düzenini ilgilendiren bir ihlal, kişinin kendisinin veya başkasının bireysel hukuki değerine karşı bir saldırı oluşturmuyorsa burada meşru savunma yapılamaz. Doktrinde de bu görüş kabul görmüştür.8 Alman Federal Yüksek Mahkemesi de Sünderin kararında, kamuya açık bir şekilde gösterime giren filmde yer alan müstehcen sahneler nedeniyle rahatsızlık çıkaran sanığın, kamu düzeninin ihlal edildiği gerekçesiyle meşru savunmaya dayanamayacağına hükmetmiştir.9 Ancak kanunumuzun 306.maddesinin 6.fıkrası buna bir istisna teşkil edecektir. Birinci fıkraya göre ‘’
A. Meşru Müdafaada Savunma Fiili
Savunma, saldırının durmasına veya engellenmesine yönelik yapılan saldırı ile orantılı olma unsurunu barındıran fiildir. Burada asıl amaç saldırıyı defetmektir. Haksız saldırı defedildikten sonra yapılan fiiller
4 Demirbaş, Genel Hükümler, (6), s.268.
5 Cental/Zafer/Çakmut, (4), s. 303.
6 Özen, Muharrem, Türk Ceza Hukukunda Meşru Müdafaa, s. 74-75; Gözübüyük, A. Pulat, Meşru Müdafaanın Başlangıcı, Devamı ve sona Ermesi, ABD., 1946, S. 24. s. 1 vd.
7 Prof. Dr. Mahmut Koca, Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019, s. 280.
8 JESCHECK Hans – Henrich, Alman Ceza Hukukuna Giriş Kusur İlkesi (Çev. Feridun Yenisey), İstanbul 2007, s. 34; GROPP, s. 212; Koca – Üzülmez, s. 267; Artuk – Gökcen – Yenidünya, s. 397; Erdoğdu, s. 352.
9 GROPP, s. 212
Türkiye Devletini savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde, yetkisiz olarak, yabancı
bir devlete karşı asker toplayan veya diğer hasmane hareketlerde bulunan kimseye beş yıldan oniki yıla
kadar hapis cezası verilir.’’
Ancak fiil ‘’
savaş halinde ülke topraklarının tamamını veya bir kısmını işgal
eden yabancı devlet kuvvetlerine karşı meşru müdafaa amaçlı direniş’’ amacı taşıyorsa o vakit ilgili fiil
meşru sıfatını kazanacaktır. Böylece milli direniş hareketleri hukukumuzda hukuka uygun sıfatını haizdir.
meşru savunma kapsamına girmeyecektir. Örneğin bir kişinin yumruğuna karşılık kişinin kolunun kırılması meşru müdafa kapsamına girerken sonrasında kişiye zarar vermek maksadıyla yapılan her fiil meşru savunmanın dışına çıkacaktır ve kişi, meşru müdafaa dışındaki fiileri çerçevesinde cezalandırılabilecektir. Şayet savunma çerçevesinde gerçekleştirilen fiil ile beraber başkasının hukuki hakkı zedelenmişse daha açıklayıcı şekilde şahısta hata veyahut hedefte sapma oluşmuş ise durumun değelendirilmesinin nasıl yapılacağı doktrinde tartışmalıdır. Örneğin aracında seyir halinde olan birinin aracına ateş edilmesi ile kişinin dışarıya çıkması ve ateşin geldiği yöne doğru bakmadan ateş etmesi ve sonucunda olay ile bir bağlantısı bulunmayan kişinin yaşamını yitirmesi veya sokakta yürüyen birine karşı hem biber gazı sıkılıp hem de yaralanmasına yol açmak amacıyla kesici-delici bir aletin tam savrulacakken, biber gazı sonucu görme yetisini kaybeden kişinin ateşli silahını çıkarıp sesin geldiği yöne doğru silahını ateşlemesi ve sonucundan başka bir kişinin yaralanmasına yol açması gibi durumlarda kişinin akıbetinin ne olacağı doktrinde görüş ayrılıklarına yol açmıştır.
Türk doktrinindeki ağırlıklı görüş, bir hukuka uygunluk nedeni çerçevesinde hareket ediliyor olmasına rağmen, şahısta hata sonucunda bir başkası üzerinde gerçekleştirilen veya sapma sonucunda bir başkasını etkileyen fiilin, bütünüyle hukuka uygun olduğu ve meydana gelen tüm neticelerin hukuka uygunluk çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğidir. Böylelikle kişi fiili çerçevesinde meşru savunmadan faydalanabilecektir.10
Diğer bir görüş ise hukuka uygunluk nedenleri ancak bir hakkın korunması amacıyla, hakkı ihlal eden kişiye karşı işlendiğinde söz konusu olduğu ve bu itibarla kendini savunma amacıyla gerçekleştiilen fiilin başkasına yönelik olmasının meşru savunma olmayacağı yönündedir.11 Bu görüşe göre savunma niteliğindeki hareketlerin saldırıda bulunan kişiye yönelik olması savunmanın maddi şartlarını oluşturur. Böylelikle saldırıda bulunan şahıs dışında, şahısta hata veya hedefte sapma gibi durumlarda başka kişilerin hakkının ihlali meşru savunma kapsamında değerlendirilmez. Şahısta hata halinde hukuka uygunluk nedeninin maddişartlarında hataya düşüldüğünü kabul etmek ve sorunu buna göre çözmek gerekir. Bu ihtimalde, kişinin hataya düşmesindeki taksirinin varlığı ve işlenen fiilin taksirli suç kapsamında olması göz önünde bulundurulacaktır. Hedefte sapma durumunda ise hata söz konusu değildir ve çözümü hedefte sapmanın sonucu oluşan neticenin taksirle veya kast derecesine göre çözüleceği benimsenmiştir.
Kanaatimizce ilk görüşü benimsemek daha doğru olacaktır. Haksız saldırı ve karşılığı olan savunma hali olağanüstüdür ve her kişinin haksız saldırı esnasında soğukkanlılığını koruyamayabileceği de bariz bir durumdur. Kişinin olağanüstü durumda haksız saldırının hangi kişiden kaynaklandığını saptayamaması ve savunma halini o an o kişiye yöneltememesi olağanüstü hal olan bu durumun bir getirisi olarak karşımıza çıkar. Yukarıda açıkladığımız üzere meşru savunmanın en önemli unsurlarından biri, haksız saldırının varlığıdır. Bu saldırının kimden geldiği o an anlaşılmayabilir ve o saldırıyı defetmek için mutlaka o kişiye karşı savunmada bulunmak her zaman mümkün olamayabilecektir. Amaç saldırıyı bir şekil durdurmak ve saldırı neticesiyle zedelenecek olan hukuki değeri korumaktır. Her ne kadar savunmanın saldırıyı yapan kişiye karşı yapılması gerektiği savunulsada meşru savunmanın mutlaka kişiye karşı olması değil; kişiden bağımsız saldırıya karşı yapılabileceği de gözardı edilmemelidir.
10 Centel/Zafer/Çakmut, Genel Hükümler, (6), s. 311; Hakeri, Ceza Hukuku, (12), s. 273; İçel/Sokullu- Akıncı/Özgenç/Sözüer/Mahmutoğlu, Suç Teorisi, (3), s.277; Dönmzer/Erman, II, (12), kn.700; Demirbaş, Genel Hükümler, (6), s. 275;
11 Prof. Dr. Mahmut Koca, Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019, s. 303.
Yargıtay da bu hususta ilk görüşü benimsemiş, hedefte sapma gibi bir durumun söz konusu olduğu durumda kişinin meşru savunmadan yararlanabileceğini ve hükmün buna göre tesis edilmesi gerektiğini kabul etmiştir.12
B. Meşru Savunmanın Orantılı Olması
Meşru savunmanın önemli bir koşulu olan orantılılık, saldırıya karşı verilecek olan tepkinin saldırı orantısında olmasını ifade eder. Bu şart, savunmaya bir meşru olma durumu kazandırır. Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesi orantılı olmayı ‘’haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek’’ olarak açıklamıştır. O anki hal ve koşulların gerektirdiği ölçüde saldırıyı defetmek, engellemek orantılılık ilkesine uygun olacaktır. Somut olay çerçevesinde savunma hareketi saldırıyı defedecek ölçüye sabit ise o vakit savunma meşru sıfatını haiz olur. Örneğin bir kişinin sopa ile karşıdakine zarar verecek şekilde vurması, saldırıya uğrayan kişinin de cebindeki kesici-delici alet ile saldırganı durdurmak amacı güderek saldırganın bacağını yaralaması fiili veya kendisine silah çekilen bir anda artık o silahın ateşleneceğine ve kendi hukuki değerine zarar verileceğine dair kesin bir kanaatin oluşmasıyla, saldıran kişinin engellenmesi maksadıyla ateşli silah ile vurulması13 saldırıya karşı yapılan savunmanın orantılı olmasıdır ve savuma fiili meşru sayılır.
C. Karşılıklı Saldırı Durumunda
Kişilerin birbirlerine karşılıklı saldırması durumunda haksız saldırıya uğrayan ilk kişinin meşru savunmadan yararlanacağı açık bir noktadır. Ancak bazen haksız saldırıyı kimin başlattığı belirlenemeyebilir. Böyle bir durumda nasıl bir yol izleneceği tartışmalıdır. Doktrinde bir görüşe göre, her iki tarafı da savunma halinde kabul etmek ve meşru müdafaayı her ikisi bakımından uygulamak gerekir. Taraflardan birisi mutlak meşru
12 “…Sanık (Ö.L.Ş)’ın açıklanan bu olay içerisinde hayatına yönelik toplu ve ciddi saldırıyı filhal defi zarureti ile ve saldırının davamı süresince saldırıyı kırıncaya kadar ruhsatsız tabancasıyla saldırgan konumunda bulunan maktul ve sanık (S)’ye yönelik eylemlerinde yasal savunma şartları içinde bulunduğu bu itibarla hedefte sapma sonucu mağdur (A)’in de yaralanması, maktul (M)’in öldürülmesi fiillerinde TCK’nın 49/2. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek ceza tayinine yer olmadığı ve beraatine karar verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde hüküm kurulması,….” Yargıtay 1. CD, 18.02.2002 gün ve 4970/560
13 ‘’
haline getirdiği, halasının oğlu olan tanık Ö…’ün arazi satışından elde ettiği paradan hakkı olduğunu ileri sürerek halası ve oğlundan para istediği, Ö…’e karşı birlikte hareket etmeyi teklif ederek sanıktan yardım istediği, sanığın bu teklifi kabul etmemesi üzerine aralarının açıldığı, sanığın ise A…-S… karayolu üzerinde lokanta işlettiği, geceleri de bu lokantada yattığı, kendisinden para isteyen maktule küçük meblağlardan ibaret bir kısım parayı aralarındaki akrabalık ilişkisi nedeniyle karşılıksız olarak verdiği, olay tarihinde gece 20.00 sıralarında lokantasını kapatan sanığın amcası M…’in evine uğradığı, bu sırada aracıyla seyreden maktulün yol üzerinde parketmiş vaziyette gördüğü sanığın aracına
…Maktul M…’in, sanık M…’in amcasının oğlu olduğu, yakın akrabalarından karşılıksız para istemeyi alışkanlık
çarparak zarar verdiği, kendisine engel olmak isteyen sanığı “ortalıktan kaybolma bu gece senin mezarını kazacağım,
seni öldüreceğim” diye tehdit ettiği, amcası olan tanık M…’in maktulü aracına bindirerek gönderdiği, aşırı derecede alkollü olan maktulün, babasının dükkanındaki av tüfeğini alıp sanığın işlettiği lokantanın önüne geldiği, sanığı telefonla arayarak nerede olduğunu sorduğu, bu sırada olay yerine sanığın da gelip aralarında yaklaşık on metre mesafe olduğu halde konuştukları sırada maktulün elindeki av tüfeğini sanığa doğrulttuğu, bu sırada elinde dolu vaziyette tek kırma av tüfeği olan sanığın,maktul atış yapmadan ateş ederek maktulü öldürdüğü olayda; sanık M…’in kendisine karşı gerçekleşmesi muhakkak olan haksız saldırıyı o andaki hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defettiği, eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği, böylelikle meşru savunmada aşırıya kaçılmadığı anlaşıldığından, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25. ve CMK’nın 223/2-d maddeleri uyarınca sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81/1, 29/1 ve 62/1. maddeleri gereğince mahkumiyet kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün CMUK.nun 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA…’’ Yargıtay 1. Ceza Dairesi, E. 2014/2272, K.2014/3418
savunma halinde olduğuna göre diğer bir kişiyi işlenen fiilden dolayı sorumlu tutmak adaletsiz olacaktır. Ayrıca aksi bir düşünce ‘’şüpheden sanık yararlanır’’ ilkesine aykırılık teşkil edecektir.14
Doktrinde ayrı bir görüşe göre ise karşılıklı saldırılarda saldırıyı ilk başlatan belirlenemiyorsa, meşru savunma hükmü uygulanmaz ve her iki taraf hakkında da haksız tahrikin varlığı kabul edilmelidir.15 Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun içtihatları da bu görüş özelinde şekillenmiştir.16
Fikrimizce ilk görüşü kabul etmek daha isabetli olacaktır. Nitekim birbirlerine saldırıda bulunan iki taraftan biri mutlaka haksız saldırıyı başlatandır. Saldırıyı başlatanın belirlenemediği bir durumda, haksız saldırıyı başlatmayan o anda saldırıya karşı savunma hakkını kullanan kişinin sırf bir belirsizliğin varlığı sebebiyle meşru savunmadan yararlanmayıp haksız tahrik hükmünü haiz kılınması ve cezai tayininin buna göre yapılması, hem kişinin meşru bir hakkını kullanmasının cezalandırılması olacak, hem de şüpheden sanık yararlanır ilkesine ters düşecektir. Belirsizliğin olduğu durumda haksız saldırıya uğrayan kişinin hakkını korumak ve kişiyi cezalandırmamak daha hakkaniyetli olacaktır. Zira bu noktada Roma İmparatoru Traianus’a atfedilen “Bir suçsuzun cezalandırılması yerine bin suçlunun cezasız kalması yeğdir.’’ sözü bir anlam ifade edecektir.
D. Iztırar, Haksız Tahrik veyahut Hukuka Uygunluk Hallerine Karşı Meşru Savunma
Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinin 2. fıkrasında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak zorunluluk (zaruret, ıztırar) hâli düzenlenmiştir. Zorunluluk hâlinde kişinin, kendisinin veya başkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleştirdiği davranış dolayısıyla, cezai sorumluluğunun ortadan kalkmasıdır. Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk hâlinde bir saldırı değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk hâlinin kabulü için, kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması17 ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması araştırılacaktır. Örneğin kişinin kendisinin sebep olmadığı bir yangından kurtulmak amacıyla yan dairenin kapısını kırması veya vahşi bir hayvandan kaçarken yolda bulduğu arabayı alıp uzaklaşması zorunluluk hali kapsamında değerlendirilir ve fiili icra eden kişi fiilinden ötürü cezalandırılmaz. Bir kişinin zorunluluk halinde olması, karşıdaki kişinin meşru savunma hakkından yararlanmasını engellemeyecektir. Örneğin bir dağcının kış günü dışarıda donmamak için dağ evine zorla girmeye çalışmasında ev sahibi, yasal savunma hakkını kullanabilir ve saldırganın malına zarar vermesine ve konut dokunulmazlığını ihlal etmesine yönelik hareketlerine karşı savunmada bulunabilir. Böylelikle ıztırar haline karşı da meşru
14 Prof. Dr. Mahmut Koca, Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019, s. 303; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 264; Dönmezer/Erman, II, (12), no. 111. Aynı yönde bkz. Ersan, Meşru Savunmada Sınırın Aşılması, s.20.
15 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s. 349.
16 (
Ceza Genel Kurulu E.1984/335, K.1984/375, Tarih.12.11.1984
Yargıtay
İlk silahlı saldırının öldürülenden geldiğinin kesinlikle saptanamaması halinde, sanığa 765 Sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 49/2. maddesi uygulanmamalı, verilen cezadan 51/2. madde gereğince indirim yapılmalıdır.)
“…Görgü tanığı bulunmayan somut olayda katılanın sanık (İ.Ö.)’ü tırpanla 7 gün iş ve güçten kalacak şekilde, sanık (İ.Ö.)’inde katılan (N.Ö)’i balta ile 45 gün iş ve güçten kalacak şekilde yaraladığı, sanıkların birbirleriyle çelişen anlatımları dışında ilk haksız saldırının hangisi tarafından yapıldığının kesin biçimde saptanamadığı anlaşılmaktadır. Süreklilik gösteren yargısal kararlarda da belirtildiği gibi iki tarafında saldırı halinde bulunduğu, saldırıda kullanılan silahların eşit veya birbirine denk olduğu durumlarda, her iki sanık lehine ağır tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği, oluşu bu şekilde kabul eden Yerel Mahkeme direnme hükmünde isabetsizlik bulunmadığı, direnme hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır (oyçokluğuyla)…” Yargıtay Ceza Genel Kurulu 09.11.1999 gün ve 4/222/267 4
17 Burada meşru savunmadan ayrılan keskin bir çizgi vardır. Meşru savunmada bulunacak kişinin saldırıdan kurtulma imkanının olması meşru savunmadan yararlanamayacağı anlamına gelmeyecektir ancak ıztırar halinde zorunlu durumdan kurtulma imkanı bulunan kişinin buna yönelik bir fiilinin olmaması ıztırar halinden yararlanamayacağı anlamına gelir.
savunmada bulunulabilir. Saldırganın diplomat veya akıl hastası olması halinde de ortada haksız bir saldırı mevcut olduğundan, bu kişilerin saldırılarına karşı da meşru müdafaa söz konusu olabilecektir.18
Haksız Tahrik, Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde hükme bağlanmış olup kişinin haksız fiil çerçevesinde kendisinde oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesidir. Haksız tahrik, failin kusur yeteneğinde bir azalma oluşturduğundan faile verilecek cezada bir indirim sebebi olarak karşımıza çıkar. Örneğin (A) kişinin kendisine bir topluluk önünde gıyabında hakaret ettiğini duyan (B) kişisinin, (A) kişisine karşı sonradan işlediği kasten yaralama fiilinde kendisinin içerisinde bulunduğu hiddetten ötürü olduğu ve kusur yeteneğinin azaldığı kabul edilir ve cezai tayini haksız tahrik koşulları göz önünde bulundurularak yapılır. Haksız tahrik durumu meşru savunmayı ortadan kaldırmaz. Nitekim haksız tahrik sonucu bir fiile kalkışan saldırganın fiili hukuka aykırı niteliği taşır ve karşı savunmada bulunan kişinin fiili de böylelikle meşru olur. Örneğimize tekrar dönecek olursak (B) kişisinin kasten yaralama amacıyla (A) kişisine saldırması ile (A) kişisinin (B) kişisinin kolunu kırması ve saldırıyı defetmeye çalışması meşru savunma kapsamındadır. Bu noktada karşısındaki kişiyi kendisine saldırmaya kışkırtıp meşru müdafaa örtüsü altında hukuka uygunluk nedeninden yararlanmaya çalışan kişinin meşru müdafaadan yararlanamayacağını da belirtmek gerekir.19
Hukuka uygunluk hallerini görevin ifası, hakkın kullanılması, ilgilinin rızası ve meşru savunma olarak belirtmiştik. Hukuk uygunluk nedenleri çerçevesinde icra edilen fiilere karşı yapılacak savunma meşruluk sıfatı kazanmayacaktır. Zira meşru savunmanın en önemli koşulu saldırının haksız olmasıdır, ilgili saldırının haksız olması gerekir ki karşı hareket meşru sıfatını haiz olsun. Örneğin suç işleyip kaçmakta olan bir şüpheliyi veya hakkında yakalama emri verilmiş kişiyi kolluk görevlilerinin yakalamasına ilişkin fiillere yönelik şüphelinin veya yakalama emri bulunan kişinin mukavemet hareketleri meşru savunma kapsamında değerlendirilmeyecektir.
E. Malvarlığına İlişkin İncelemeler
a. Genel olarak
Mülkiyet hakkı kişiye bağlı ve tasarrufu kişiyi haiz bir haktır. Kişinin hukuki bir değeri olarak karşımıza çıkar. Kişi mülkiyet üzerinde hakimiyet kurar ve mülkiyet üzerinde istediği gibi tasarruf edebilir. Kişinin mülkiyeti de dokunulmaz ve korunmaya değerdir. Böylelikle malvarlığı hakimiyetinin başkalarının saldırısına uğraması akabinde kişinin saldıralara karşı malvarlığını korumasına yönelik savunmada bulunması hukuk tarafından korunacaktır. Nihayet malvarlığına yönelik saldırıların defedilmesinin meşru savunma kapsamına gireceği kanaatine varılır. Örneğin saldırganın kişinin aracına zarar vermesi ve akabinde kişinin saldırganı aracından uzaklaştırmaya yönelik cebren harekette bulunması veya saldırganın kişinin tarlasındaki yetişmiş ürünleri yakacağı vakit kişi tarafından bir yere hapsedilip kolluk kuvvetlerine teslim edilmesi, malvarlığına yönelik saldırının meşru savunma ile bertaraf edilmesidir.
b. Offendicula
Offendicula malvarlığına yönelik ihtimal dahilinde olabilecek saldırıların engellenebilmesi maksadıyla haksız saldırıdan önce kurulan mekanizmaların, saldırı anında kendiliğinden harekete geçmesi ve malı korumaya çalışmasıdır. Burada haksız saldırıya karşı savunma hareketi insan tarafından icra edilmeyecektir. Örneğin bahçe çitleri, dikenli teller offendicula çerçevesinde değerlendirilir. Offendicula bir hukuka uygunluk nedenidir. Ancak doktrinde Offendicula’nın hangi hukuka uygunluk nedeni çerçevesinde
18 Dönmezer/Erman, II, (12), no 107: Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 269; Elvan Keçelioğlu, ‘’Kusurluluğu Ortadan Kaldıran Sebeplerle Hukuka Uygunluk Sebepleri Arasındaki Ayrımın TCK’nın Uygulanması Bakımından Partik Sonuçları’’, TBDD, 2010/87, S.309.
19 Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 270.
inceleneceği tartışmalıdır. Bir kısım yazarlar Offendicula’nın hakkın kullanılması olarak değerlendirmiş, bazı yazarlar ise bunun bir meşru savunma olduğunu ileri sürmüştür.
Hakkın kullanılması olduğunu iddia eden yazarların ileri sürdükleri gerekçeye göre, meşru savunmada saldırının o an tezahür olması gerektiği şartının varlığı, savunma aracının da bir mekanizma olduğu ancak savunma aracı kurulduğu anda bir saldırının mevcut olmaması dolayısıyla meşru savunmanın önemli bir koşulun sağlanamaması böylelikle Offendicula’nın meşru savunma kapsamında sayılmayacağıdır. Özetle offendicula halinde söz konusu bu araçların önceden düzenlendiği anda tehlikenin varlığı ve savunma zorunluluğu şartları söz konusu değildir. Bu nedenle meşru müdafaadan bahsedilemeyecektir.20
Offendicula’nın meşru savunma sayılması gerektiği görüşüne göre ise haksız saldırının varlığı ile meşru savunmanın vücut bulduğu ve haksız saldırı ile mekanizmanın karşı savunmada bulunmasının aynı anda gerçekleştiği böylelikle Offendicula’nın meşru savunma kapsamında sayılması gerektiğidir.
Kanımızca Offendicula, meşru savunma kapsamında değerlendirilmelidir. Zira haksız saldırının varlığına karşı o an savunulmaya ihtiyaç bir durum açığa çıkar. Bu saldırının o an oluştuğu ve mekanizmanın saldırıya karşı o an aktif olacağı da göz önünde bulundurulmalıdır.
c. Borçlar Kanunu Hükümlerince Malvarlığı Zararının Tazmin Sorumluluğu
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 63 ve 64. maddelerine binaen hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı hali; özelinde incelediğimiz husus olan meşru savunma durumunun vücut bulması akabinde netice bakımından saldıranın mallarına karşı bir zararın meydana gelmesi, kişiye karşı bir maddi sorumluluk atfedilmesine engel teşkil edecektir. Nitekim haksız saldırıya karşı bir savunma içerisinde bulunan kişinin verdiği zarardan ötürü bunun tazmin edilmesini istemek hukuka uygunluk nedenlerinin mantığına ters düşecek, bireysel hukuki değerini korumak isteyen kişiyi maddi anlamda yaptırıma tabi tutmak olacaktır.
d. Orantılılık
Burada üzerinde duracağımız hususlardan biri malvarlığına karşı yapılan saldırıya istinaden yapılan savunmanın orantılılığı durumudur. Genel çerçevede değindiğimiz hususlar itibarıyla malvarlığına yapılan haksız saldırıya karşı savunma da bir orantılılık esasına tabidir. Ancak bu orantılılık somut olay çerçevesinde bazı tartışmalara konu olmuştur. Doktrin, malvarlığı hakkına yönelik bir saldırının söz konusu olduğu vakit, bu saldırının kişinin hayatını tehlikeye sokacak bir durum oluşturması harici21 saldırganın öldürülmesini, meşru savunma kapsamına almamıştır.22 Malvarlığının miktarının ve kıymetinin yaşam hakkının önüne geçemeyeceği de doktrin tarafından kabul görmüştür. Ancak Yargıtay bir kararında bunun aksine hüküm vermiş ve malvarlığına karşı yapılan saldırıların, somut olay çerçevesinde saldırıya uğrayanın saldırganın yaşam hakkına müdahale etmesini de meşru savunma olarak değerlendirmiştir.23 İlgili Yargıtay kararına göre kişinin uyarılarına rağmen malvarlığa karşı saldırının saldırganlar tarafından sürdürülmesi ve kendisinin son
20 Bkz.Bettiol/Pettoello/Mantovani, s.367; Dönmezer/Erman, II, s.40; Centel, s.266; Öztürk/Erdem/Özbek, s. 177.
21 Örneğin, Denizde kıyıya uzak bir mesafede teknesi ile balık tutan ve yüzme bilmeyen (A)’nın yanına saldırgan (B)’nin başka bir tekne ile yanaşıp elindeki balta ile (A)’ya ait tekneyi kırıp batırmaya çalıştığı sırada (A)’nın (B)’ye elindeki kürekle vurup yaralaması ve denize düşen (B)’nin boğularak ölmesi durumunda yasal savunma koşullarının varlığı kabul edilmelidir.
22 Seydi Kaymaz, ‘’Malvarlığına Yönelik Saldırılara Karşı Meşru Savunma ve Yaşam Hakkı’’, Prof. Dr. Feridun
Yenisey’e Armağan, C.: I, İstanbul 2014, s.229 vd. 23
‘’ Sanık İ.. H..’in maktul C.. ve arkadaşlarının hırsızlık suçunu işlemek amacıyla marketin kepenginin açılmasından
itibaren, bu suçun gerçekleşmemesi ve vazgeçmeleri için çabalamasına rağmen saldırıyı defedememesi karşısında ve kendisine ait malları korunmak amacıyla, olay yerinden malları ile kaçan maktulün bulunduğu araca ateş etmesinde yasal savunma koşullarının gerçekleştiği ve yasal savunmada aşırıya kaçmadığı,’’ 1. Ceza Dairesi, 2013/2791 E. ,
2013/5664 K.
çare olarak ruhsatlı silahına başvurması; netice itibarıyla saldırganın yaralanması ve ardından yaşamını yitirmesi, meşru savunma kapsamına alınmıştır.
Kanaatimizce Yargıtay’ın ilgili kararı olayın seyrinin değerlendirilmesi açısından yerindedir. Zira malvarlığı dokunulmazlığı mülkiyet hakkına dayanır ve mülkiyet hakkı Anayasa’da düzenlenmiş bir haktır. Kişinin malvarlığını korumak amacıyla saldırganın bu saldırıdan çekinmesini sağlamaya yönelik orantılı yollara başvurması ancak bunun bir şey ifade etmemesi üzerine son çare olarak malını korumaya yönelik fiilerinin saldırganın yaşam hakkını ihlal etmesi, meşru savunma kapsamına dahil edilmeli; meşru savunmanın aşılması durumuna dayalı hüküm kurulmamalıdır. Aksi taktirde somut olay gözetilmeden malvarlığını koruma yetkisi kısıtlanacaktır. Doktrin burada her ne kadar yaşam hakkı ihlalinin hiçbir mal miktarı ve değerine karşılık olamayacağını ve orantılılığı aşan durumun meşru savunma kapsamına alınamayacağını belirtse de Yargıtay’ın görüşünün somut olay çerçevesinde uygulanmasının daha makul olacağı kanaatindeyiz.
III. Hukuka Uygunluk Nedenlerinde Sınırın Aşımı
Hukuka uygunluk nedenleri, sınırın aşılmaması kaydı ile tümüyle hukuka uygun hale gelir. Sınırın aşılması ile hukuk düzeni ayrı bir değerlendirme yapar ve kişinin cezai tayini bu çerçevede değerlendirilir. Bir kişinin kendisine kesici-ezici alet ile saldıran kişiye karşı ateşli silah ile hayati olmayan bölgesine zarar verip saldırıyı defetme imkanı varken hayati önem taşıyan bölgesine zarar vermesi ve kişinin yaşamını yitirmesi24 meşru savunmada sınırın aşılmasına örnek teşkil edecektir. Sınırın aşılan kısmının fail açısından bir sorumluluk yaratıp yaratmayacağı noktasında hukuk düzeni bazı çözümler üretmeye çalışmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 27. maddesi bu konuya bir çözüm getirmeye çalışmış, sınırın aşılmasını ‘’(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur. (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.’’ olarak düzenlemiştir.
Hukuka uygunluk nedenlerinden birinin sınırının aşılması kasten gerçekleştirilmiş ise kişi, haksızlıktan ötürü sorumlu tutulacaktır. Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması kanunumuzda sadece aşılan kısmın taksirli hareket ile aşılması ve ilgili haksızlığın taksirli suç olarak düzenlenmiş olması şartı ile hükme bağlanmıştır. Nihayet bir hukuka uygunluk nedeninin sınırının aşılması halinde kişinin aşılan sınır çerçevesinde taksirli olduğu kabul edilir meğer ki kasten işlediği saptanmış olsun. Kişi aşılan kısımdan sorumlu tutulacak ve bir cezai müeyyideye tabi tutulacaktır. Sadece konutta arama izni bulunan kolluk ekibinin arama görevinin sadece konut değil işyeri olduğunu düşünüp işyerini de araması hukuka uygunluk nedeni olan görevin yerine getirilmesinin sınırının aşılmasına ve aşılan kısmın taksirli olmasına örnek teşkil edecektir.
İlgili maddenin ikinci fıkrası sınırın aşılmasının heyecan, korku veya telaştan ileri olmasını düzenler ve bu duygu durumu sonucu icra edilen fiiller hukuk düzeni tarafından mazur görülür ve bu kusurluluğu kaldıran bir hal olarak karşımıza çıkar; böylelikle kişi aşılan kısımdan sorumlu tutulmaz ve cezalandırılmaz.
24 ‘’…Bu itibarla, kendisine dargın olan ve bir süredir yolda önüne çıkıp laf atarak huzursuz edici ve ürkütücü davranışlarda bulunan maktulün bu kez olay günü çarşı içinde karşılaştıklarında küfür edip aralarında 3-4 metre mesafe kalmışken bıçak çekerek üzerine saldırması sonrasında yasal savunma koşulları altında tabancasını çeken, ancak silahını maktulün saldırısını önlemeye yetecek biçimde ve hayati olmayan bölgelerine yöneltme olanağı bulunduğu halde göğüs ve karın bölgesine iki el ateş ederek vurup öldüren sanığın yasal savunmada sınırın aşılması suretiyle adam öldürmek suçundan sanığın cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkeme direnme hükmü (oyçokluğuyla) isabetli bulunmuştur…” Yargıtay, Ceza Genel Kurulu, E. 2001/224, K. 2001/236, T. 6.11.2001
IV. Kusurluluğu Etkileyen Hal Olan Meşru Savunmanın Sınırının Heyecan, Korku ve Telaş Sebebiyle Aşılması
A. Kusurluluk
İşlenen haksız fiilin fail açısından değerlendirmesinin yapılması failin kusuru ölçüsünde yapılacaktır. Suçun hukuka aykırılık tespitinden sonraki safha olan kusurluluk incelemesi failin kınanabilirliği açısından önem teşkil edecektir. Suçun kanuni unsurlarının tam olması objektif isnadiyet, tipikliğin bilme ve isteme ile vuku bulması sübjekti isnadiyet ve son olarak kınanabilirliğin belirlenmesi bireysel isnadiyete vücut verecektir. Kusur oranı kadar kişinin cezai sorumluluğu saptanabilecek ve böylelikle kusursuz ceza olmaz ilkesi hayat bulacaktır.
B. Oran Yönünden Sınırın Aşılması
Meşru savunma hali önceden belirttiğimiz üzere olağanüstü bir haldir. Savunmada bulunan kişinin o an soğukkanlı olması her zaman mümkün olamayabilecektir. Kişinin savunma esnasında psikolojik durumu, etkiye tepki vermesi esnasında kanunda belirtilen duygu durumu; hareketinin o an iradesi ile örtüşmediği ve kontrolünü kaybetmesi, kişinin nasıl bir yaptırıma tabi tutulacağı çerçevesinde önem teşkil edecektir. Zira ceza hukuku kınanabilirliği kaldıracak düzeydeki halleri mazur görür. Kişinin savunmada bulunurken orantılı olması gerekir. Bu orantılılığın aşılmasının kanunda geçen bir duygu durumundan ötürü olması da kusurluluğu ortadan kaldıracaktır. Örneğin kişinin saldırıyı yumrukla defetmesinin orantılı ve mümkün olduğu bir durumda o an heyecana kapılması ve elindeki sert bir cisim ile saldırganı yaralaması veya kişinin özel hayatının en üstü seviyede olduğu konutun bir bölümünde, özel hayatının etkileneceği endişesiyle beraber o anki telaş ile konut dokunulmazlığını ihlal eden saldırganın yaşam hakkına son vermesi, hukuk düzeni tarafından mazur görülebilecektir. Saldırıdan kaynaklanan öfke veya gazabın etkisinin sonucu sınır aşılmış ise ya da kişi, saldırının meydana getirdiği heyecana rağmen içerisinde bulunduğu durumu fırsat bilerek fiilini gerçekleştirmişse artık burada kusurluluğunun mazur görülebilecek ölçüde azaldığından veya ortadan kalkığından bahsedilemez. Burada uygulanacak hukuki müessese haksız tahrik olarak karşımıza çıkacaktır.25
C. Zaman Yönünden Sınırın Aşılması
Meşru savunmanın şartlarından biri saldırının varlığıdır. Saldırının kesin kanaat getirilecek şekilde var olması ile saldırıya karşı savuma meşru hale gelecektir. Meşru savunmanın sınırının aşılması hususu meşru savunmanın tüm şartlarının oluşmasıyla gündeme gelebilecektir. Sınırın aşılmasındaki kusurluluğu kaldıran hal olan meşru savunmanın sınırının heyecan korku veya telaş ile aşılması durumunda da meşru savunmanın tüm koşullarının var olması gerektiği savunulur. Saldırının var olmadığı bir durumda kişinin, saldırının olacağını veya olduğunu düşünerek savunmada bulunması ve sınırını aşması durumunda meşru savunmada sınırın aşılmasından ve 27. maddenin 2. fıkrasının uygulanmasından söz etmek doktrinde tartışmalıdır.
Doktrinde baskın görüşe göre meşru savunmanın şartları hususunda korku, telaş veya heyecandan kaynaklanan sınır aşılmasını, hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hata kapsamında
25 ‘’ …
meşru savunma ya da meşru savunma sınırının aşılması düşünülebilir ise de maktulün başına isabet eden atışla
yere düştüğü ve etkisiz hale geldiği, döner bıçağının da elinden düşmesi nedeni ile saldırıyı etkisiz hale getirmiş olan sanığın gerekmediği halde yerde yatmakta olan maktulün hayati bölgesi olan sırtına yakın mesafeden bir el daha ateş ederek onu sırtından da vurması ve eylemin ölümle sonuçlanması dikkate alındığında sanığın saldırının etkisiyle değil, saldırıdan kaynaklanmış olsa da daha önceki ve olay esnasındaki saldırılara karşı duyduğu öfke ve gazap nedeniyle hareket ettiği, başka bir ifadeyle sanığın niyetinin kin duygusunu tatmine yönelik olduğu anlaşıldığından eylemin haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.’’ Yargıtay Ceza Genel Kurulu
13.02.1984 gün ve 305-61
değerlendirmek gerekmektedir. Zira 27. maddenin 2. fıkrasının uygulanabilmesi için bir saldırının varlığı şarttır. Böyle bir saldırı bulunmadıkça gerçekleştirilen savunmanın sınırının aşılmasından da bahsedilemez. Gerçekten zaman yönünden sınırın aşılması olarak adlandırılan bu hallerde, fail esasen bir saldırının başladığı veya bitmediği hususunda bir yanılgıya düşmektedir. Yani ortada başlamış bir saldırı veya devam eden bir saldırı yoktur fakat var olduğu düşünülerek bir savunmada bulunulmuştur. Bu nedenle saldırının varlığı hususunda yanılarak savunmada bulunulması veya savunmaya devam edilmesi esasen başlı başına bir sınırın aşılmasını ifade eder. Bu sınırın aşımı zaman yönünden aşım olarak kabul edilmeli ve ilgili durumda hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hata oluşturduğu kabul edilmelidir. Zira bu durumda kişi esasen mevcut olmayan bir şartın gerçekleştiğini zannederek hareket etmektedir. Nihayet bu hata 30.maddenin 1.fıkrası hükümlerince çözülmelidir.26
Yargıtay’ın ise akşi görüşte bir içtihatı olup sanığın, maktul tarafından kendisine tevcih edilen silahın gerçek olmadığını bilebilecek durumda olmadığını bu nedenle gerçekleştirdiği savunma fiilinde sınırı heyecan, korku ve telaşla aştığı belirtilmiş ve buna göre uyuşmazlık çözüme kavuşturulmuştur.27
Kanaatimizce doktrindeki baskın görüş yerindedir. Zira meşru savunmayı oluşturan koşulun var olmadan meşru savunma hükümlerinin uygulanması yerinde olmayacaktır. Meşru savunma, haksız bir fiilin hukuk düzeninde meşru hale gelmesidir. Bu meşruluk sıkı koşullara bağlanmıştır ve koşullardan birinin olmaması savunmayı meşru kılmayacaktır. Haksız fiili meşru savunmanın koşulları olmadan meşru savunmaya dahil etmek yerinde olmayacaktır. Fiilde yanılgının varlığı halinde hata hükümlerine gitmek daha doğru bir çözüm olacaktır. Sonuç olarak kişinin bir saldırı olmadan bir yanılgıya düşerek savunmada bulunması akabinde bu savunmanın da haksız fiil teşkil etmesi durumu, haksız fiili meşrulaştırmayacak bilakis haksız fiilin varlığını kabul etmeyi gerektirecek; burada yanılgının varlığı da göz önünde bulundurularak hata hükümlerine gidilecektir.
V. Sonuç
Bir haksız saldırı sonucu kişinin kendisini savunması ve saldırıyı defetme çabasında bulunması insanın tabiatına uygun olan bir haldir. Hukuk, insanın tabiatına göre şekillenen, insanın davranışları çerçevesinde gelişen hükümleri kendi içerisinde barındıran ve insanın toplumsal yaşama adapte olmasını sağlayan canlı ve kümülatif bir araçtır. Haksız saldırıya karşı savunma durumu, hukuken korunan bir olgudur. Bu sebeple kişinin savunmadaki haksız fiili ve haksız fiilin neticesi çerçevesinde oluşan zararlar meşru bir zemine oturur. Böylelikle hukuk insan tabiatına uygun bir durumu kendi ekseninde meşrulaştırmıştır. Meşru savunmanın orantılı olması ve saldırıyı defetme amacı taşımasının bazen aşımı ve savunmanın neticesinin saldırının ortaya çıkaracağı sonuçlara denk olamaması durumu meydana gelebilir. Böyle durumlarda hukuk nasıl bir yol izleneceğini hükümlere tabi tutmuştur. Hukuka uygunluk nedenlerinin aşımı, kanunumuzda taksirli hale bağlanmış ve bu halde yaptırımın usülü işlenen fiilin taksirli halinin de cezalandırılması gerektiği koşuluna esas kılınmıştır. Böylelikle taksirli halinin cezalandırıldığı suç tiplerinin hukuka uygunluk nedenlerindeki aşım ile doğrudan orantılı olduğu anlamı çıkarılır. Daha basit bir açıklama yapmak gerekir ise hukuka uygunluk nedenlerindeki aşımın taksirle cezalandırılamayan suç tipi olması durumu hasıl ise bu fail fiilinden ötürü cezalandırılamayacaktır. Ancak aşılan kısmın suç tipi esasında taksirli halinin de cezalandırılacağı durumu sübut ise o vakit kişi cezai yaptırıma tabi tutulabilecektir. Kişinin bu aşımı
26 Prof. Dr. Mahmut Koca, Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019, s. 352.
27 “Sanığın maktul …’a yönelik eylemi yönünden yapılan incelemede; sanığın kendisine yöneltilen tabancanın niteliğini bilemeyeceği göz önüne alındığında maktullerden kendisine yönelmiş, gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anki hal ve şartlara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde defetme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, bu sınırı mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığı halde, TCK’nın 27/2 ve CMK’nın 223/3 -c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, yazılı şekilde delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, TCK’nın 81, 29 ve 62. maddelerinden hüküm kurulması (…)” Yarg. 1. C.D., 08.06.2020 t., 2018/1702 E., 2020/1183 K.
meydana getirmesi hali, bazen kişinin duygu durumunun etkili olması ile de olabilecektir. Bu duygu durum halleri kanunumuzda heyecan, korku ve telaş olarak belirtilmiştir. Kişinin böyle bir duygu durumunda olması ve devamında meşru savunmanın orantılı olmasına karşı bir aşımda bulunması hali, hukukumuzca mazur görülecek ve kişi, cezai yaptırım ile karşı karşıya bırakılmayacaktır. Böylelikle hukuk, insanın doğasına uygun bir hükümle insanı, o anki düşüncelerinin ve iradesinin ne yönde olduğunu araştırıp sonuca göre bir yaptırıma tabi tutacağını, bir kez daha bizlere göstermiştir.
Kaynakça
KOCA/ÜZÜLMEZ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Seçkin Yayınevi 2019 HAKERİ, Hakan. Ceza Hukuku Genel Hükümler, 15.Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi 2013
ŞAHİN, Mehmet. Yasal (Meşru) Savunma, Türkiye Barolar Birliği Dergisi Sayı 75 (2008),http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2008-75-411
ŞAHİN, Mehmet. Yasal (meşru) Savunmada Sınırın Aşılması, Türkiye Barolar Birliği Dergisi Sayı 76 (2008), http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2008-76-427
DÜZENLİ, Hilal. Türk Ceza Hukukunda Meşru Savunma, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2017
HAKERİ, Hakan. GÜLŞEN, Recep. Offendicula ve Yeni Türk Ceza Kanunu, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1861768
ÜNAL, Ertuğrul. Heyecan, Korku veya Telaş Sebebiyle Meşru Savunmada Sınırın Aşılmasının Türk ve Alman Hukukundaki Uygulaması, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi – İnÜHFD 12(2): 671-684 (2021), https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1881485
ŞENSES, Erkan. Yargıtay Kararları Işığında Türk Ceza Kanunu’nda Meşru Savunma, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Mayıs-Haziran 2014, Sayı 112, ss. 397-409
https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ https://www.hukukturk.com/yargitay-kararlari