MEDENİ USUL HUKUKUNDA CEVAP DİLEKÇESİNİN VERİLMEMESİ SONUCUNDA ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR
Medeni yargıda davacı tarafından dava dilekçesi ile dava açılması sonucunda bu dava dilekçesinin davalıya usulüne göre tebliğ edilmesi ile davalının savunma hakkı olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda iki haftalık süre içerisinde cevap verme hakkı tanınmıştır. Fakat davalının cevap dilekçesi verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu süre içerisinde davalı dilerse kendisine tanınmış olan savunma hakkı kapsamında cevap dilekçesiyle hakkında açılmış olan davaya cevap verebilir dilerse süresi içerisinde cevap dilekçesi verme hakkını kullanmayabilir. Zira cevap dilekçesi verme davalıya tanınmış bir haktır ve bu hakkın kullanılıp kullanılmaması davalının kendi tasarrufunda bulunmaktadır. Böylelikle davalı isterse cevap dilekçesi vererek davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu iddialarına karşı maddi hukuka ve usul hukukuna ilişkin savunma sebeplerini belirtebilir isterse de dava dilekçesi kendisine usulüne göre tebliğ edilmesinden sonra süresi içerisinde cevap dilekçesini sunmayabilir.
Cevap dilekçesini düzenleyip mahkemeye sunmak usuli bir işlemdir. Taraflar usuli işlem yapmak için zorlanamaz, fakat bu usuli işlemi gerçekleştirmediğinden dolayı herhangi bir hak kaybına uğrayacaksa veyahut bir müeyyidesi bulunmaktaysa katlanmakla mükelleftir. Bu nedenle cevap dilekçesini hazırlayıp mahkemeye sunmayan davalı, bu konuda Hukuk Muhakemeleri Kanununun 131. maddesinde belirtilmiş olan müeyyideyle karşılaşacaktır. Böylelikle dava dilekçesine süresi içerisinde cevap vermeyen davalı ilk itirazlarını ileri süremez. Zira ilk itirazların hepsi cevap dilekçesi içerisinde ileri sürülmek zorundadır (HMK m. 117/1).
Bu çalışma içerisinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olan dava dilekçesine karşılık olarak süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmayan davalının HMK m. 128 çerçevesinde nasıl savunmalarda bulunabileceği, davanın inkarı kapsamında nasıl bir ispat faaliyeti yürüteceği gibi problemler ve cevap dilekçesi verilmemesinin davaya olan etki ve sonuçları irdelenecektir.
Cevap Dilekçesi Nedir?
Davacının dava dilekçesi ile davayı açtıktan sonra davalının da hukuki dinlenilme hakkı kapsamında dinlenilmesi gerektiğinden dolayı, davalıya hakkında açılmış olan davaya cevap verebilme hakkı tanınmıştır 2 . Bu kapsamda davalı kanunda öngörülen belirli bir süre içerisinde mahkemeye cevap dilekçesi sunabilecektir. Medeni yargılamada cevap dilekçesi HMK’nin yazılı yargılama usulünün düzenlendiği üçüncü kısmın ikinci bölümünde m. 126 ile 135 arasında düzenlenmiştir.
Kanununda, cevap dilekçesinin dava dilekçesinde olduğu gibi birtakım unsurların bulunması gerektiği düzenlenmiştir. Cevap dilekçesinde bulunması gereken unsurlar HMK m.129’da3 belirtilmiştir. Kanun maddesinde belirtilmiş olan hususlar her cevap dilekçesinde bulunması önem arz eden unsurlardır ve bu unsurlar emredici nitelikte bir hüküm taşımaktadır.
Cevap dilekçesi içeriğinde bulunması gereken dokuz unsur bulunmaktadır. Fakat belirtilmiş olan bu dokuz unsurunun tamamının dilekçede bulunması şart değildir. Cevap dilekçesinde bulunması zorunlu olan unsurlar HMK m. 130’da belirtilmiştir. Zorunlu olan bu unsurlar; mahkemenin adı (HMK m. 129/1-a), tarafların ad ve soyadları ile adresleri ve yurtiçindeki tebligat adresi (HMK m. 129/1-b), davalının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası (HMK m. 129/1-c), varsa tarafların kanuni temsilcilerinin veya vekilinin adı, soyadı ve adresleri (HMK m. 129/1-ç), davalının ya da kanuni temsilcisinin yahut vekilinin imzasıdır.
Cevap dilekçesinde bulunması zorunlu olan unsurların eksikliği halinde davalıya bu eksikliklerin giderilmesi için hakim tarafından bir haftalık süre verilir (HMK m. 130). Verilen bu süre kesin süredir ve davalıya tebliğinden itibaren süre işlemeye başlar. Davalı bir haftalık kesin süre içerisinde eğer dilekçede bulunması zorunlu olan unsurların eksikliğini giderememişse cevap dilekçesi verilmemiş sayılır.
Usulüne uygun bir şekilde dava dilekçesi kendisine tebliğ edilmiş olan davalı cevap dilekçesini belirli bir süre içerisinde mahkemeye sunmalıdır. HMK m. 127’deki hükme göre kural olarak bu süre dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun olarak tebliğ edilmesinden itibaren iki haftadır. Eğer davalı bu iki haftalık süre içerisinde cevap dilekçesini hazırlayamayacağını düşünmekteyse, iki haftalık süre zarfı içerisinde bir defaya mahsus olmak kaydıyla mahkemeden ek süre talep edebilir (HMK m. 127). Bu durumda mahkemece davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak üzere bir ayı geçmemek kaydıyla ek süre verilir. Mahkemenin vereceği ek süre; yazılı yargılama usulüne tabi davalarda en fazla bir ay, basit yargılama usulüne tabi davalarda ise, HMK m. 317/2 uyarınca iki haftadır. Hâkim, bu sürenin belirlenmesinde davalının gerekçelerini dikkate alarak gerekçeye uygun bir biçimde bu süreyi belirlemelidir5. Kanundaki hükümden anlaşılacağı üzere mahkemenin belirlemiş olduğu bu ek süre cevap verme süresine eklenir. Ek süre talebiyle ilgili verilen ara karar davanın taraflarına derhal tebliğ edilerek bildirilmelidir.
Davalının cevap verme süresi içerisinde yapmış olduğu ek süre talebi mahkeme tarafından reddedilirse veya davalı cevap verme süresi geçtikten sonra bir ek süre talebinde bulunursa cevap dilekçesi ile kullanabileceği bazı haklardan yoksun kalabilir.
Cevap Dilekçesi Verilmesinin Önemi Nedir?
Dava dilekçesi usulüne uygun bir biçimde davalıya tebliğ edildikten sonra davalının farklı eylemlerde bulunma hakkı vardır. Davalı, davacının netice-i talep kısmında belirtmiş olduğu hususları kısmen veya tamamen kabul edebilir (HMK m. 308), süresi içerisinde cevap dilekçesi sunabilir (HMK m. 129) ya da cevap dilekçesi sunmayabilir (HMK m. 128)7.Eğer davalı davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu iddialara kısmen veya tamamen hak veriyorsa ve kabul ettiyse davayı kabul ettiği ölçüde dava son bulur8. Davalı, cevap dilekçesi sunarak davacının dava dilekçesinde ortaya koymuş olduğu hususlara savunma hakkının bir gereği olarak cevap verebileceği gibi bunun yanı sıra yeni vakıalar ve olguları dilekçesinde belirtebilir. Böylelikle davalı maddi hukuka ve usul hukukuna ilişkin savunma vasıtalarını kullanarak davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu iddialarının haksızlığını ortaya koymaya çalışacaktır. Davalının kendisine usulüne uygun bir biçimde tebliğ edilmiş olan dava dilekçesine süresi içinde cevap vermemesi durumunda ise, HMK m. 128 uyarınca davacının dava dilekçesinde belirtilmiş olduğu hususların tamamını inkar etmiş sayılacağı belirtilmiştir. Böylelikle cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, dava dilekçesindeki iddialara karşılık sadece inkâr çerçevesinde savunma yaparak ispat faaliyetinde bulunabilecektir.
Cevap dilekçesi verme süresi HMK’de düzenlenmiştir. Hükme göre dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu sürezarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir (HMK m. 127). Davalı, hazırlamış olduğu cevap dilekçesini davanın açılmış olduğu mahkemeye sunar (HMK m. 126/1). Mahkeme de HMK m. 126 hükmü gereğince cevap dilekçesinin örneğini davacıya tebliğ eder. Bu durum karşısında davacı kendisine tebliğ edilmiş olan cevap dilekçesine karşılık olarak iki hafta içerisinde cevaba cevap dilekçesi verebilir. Davalı da davacının cevabının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde ikinci cevap dilekçesi verebilir (HMK m. 136/1). Böylelikle cevap dilekçesi vermiş olan davalı, davacının cevaba cevap dilekçesine ikinci bir cevap dilekçesi vererek savunma hakkı kapsamında yeni savunma sebeplerini ileri sürebilir. Eğer davacı davalının vermiş olduğu cevap dilekçesine karşılık cevaba cevap dilekçesini mahkemeye sunmazsa davalı da ikinci cevap dilekçesini sunamaz. Dava dilekçesine cevap vermemiş olan bir davalı ikinci bir cevap dilekçesi sunarak serbestçe yeni savunma sebeplerini ileri süremeyecektir. Bu yüzden davalının mahkemeye cevap dilekçesi vermesi savunma vasıtalarını ileri sürmesi açısından önem arz etmektedir.
Davalının, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu hususları kabul etmemesi halinde hukuki dinlenilme hakkı gereğince kendisine verilen süre içerisinde cevap dilekçesi ile savunma yapması kaçınılmazdır. Davalının cevap dilekçesinde savunma sebeplerini usule ve esasa ilişkin olarak ifade etmesi mümkündür. Davalının usule ilişkin savunma sebeplerinin başında dava şartları gelmektedir. Dava şartları kamu düzenini ilgilendiren bir durum olduğundan mütevellit mahkemece kendiliğinden dikkate alınır. Mahkemenin yanı sıra davalı da dava şartlarının varlığını veya yokluğunu ileri sürebilir.
Usule ilişkin olarak bir diğer savunma sebebi ise ilk itirazlardır. İlk itirazlar davanın başında ileri sürüldüğü vakit dikkate alınmaktadır. İlk itirazlar HMK’de sınırlı sayıda düzenlenmiştir 9 . HMK m. 117’de ilk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır. Bu madde hükmünden de anlaşılacağı üzere cevap dilekçesinin ne kadar önem arz ettiği anlaşılmaktadır. Zira ilk itiraz sebebi olabilecek bir konu hususunda davalı cevap dilekçesinde bu durumu izah etmezse veya cevap dilekçesi sunmazsa bir daha bu konu hakkında usule ilişkin bir savunmada bulunamaz.
Maddi hukuka ilişkin savunma sebeplerine bakacak olursak; maddi hukuk konularından kaynaklandığından diğer hukuk dallarıyla ilgili olacaktır10. Maddi hukuka ilişkin savunma sebeplerini def’i ve itirazlar oluşturmaktadır. Maddi hukuka ilişkin olarak savunma sebeplerinden biri olan def’iler ileri sürülmüş bir hakka karşı, bu hakkı sınırlandıran veya engelleyen bir hakkın kullanılmasıdır. Yani def’i bir haktır. Bu nedenle def’inin mevcudiyeti var ise, davalı tarafından mutlaka savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağı başlamadan önce ileri sürülmesi gerekmektedir 11 . Bu durum mahkeme tarafından re’sen dikkate alınmamaktadır. Bir diğer maddi hukuka ilişkin savunma sebebi olan itirazlar ise, bir hakkın doğumunu, meydana gelmesini veya devamını inkar eden bir vakıanın ilerisürülmesidir. Yani davacının dava dilekçesinde talep ettiği hakkın oluşumuna engel olan, devamını ya da sona ermesini sağlayan vakıalardır. İtirazlar mahkeme tarafından re’sen göz önüne alınmaktadır, fakat her ne kadar bu durum kendiliğinden göz önüne alınsa da itiraza ilişkin ispat külfeti davalı üzerinedir. İtirazlardan bir hakkın oluşumuna veya doğumuna engel olan itirazlar dışındaki itirazlar, mahiyetleri itibarıyla iddianın veya savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamındadır 12 . Bu sebeple yargılamanın her safhasında ileri sürülemez. Yani iddianın veya savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi bakımından taraflar, bu durumu dilekçeler teatisi safhasının bitimine kadar ileri sürmelidir.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerden dolayı davalının davaya cevap vermesi, cevap dilekçesinde iddialarını ve savunma sebeplerini belirtmesi savunma hakkı bakımından önem arz etmektedir. Zira medeni hukuk yargılamasında HMK m. 25’te 13 belirtilen taraflarca getirilme ilkesinin sonucu olarak kanunda belirtilen istisnalar dışında, hakim vakıaları kendiliğinden araştırma ve delil toplama yükümlülüğü altında değildir. Bu nedenle, davalının savunmasına dayanak oluşturacak vakıaları, iddiaları ve ispat bakımından önem arz edecek delillerini ileri sürmesi bakımından cevap dilekçesini mahkemeye sunması savunma hakkını etkili kullanmasına katkıda bulunur. Davalının cevap dilekçesi sunmaması söz konusu olduğunda yani davaya cevap vermemesi durumunda ise, savunma hakkını kısıtlı bir biçimde kullanabilecektir ve bu durum davalı açısından yargılama süreci boyunca güçlük çıkarabilecektir. Zira süresi içerisinde cevap vermeyen davalı, dava dilekçesinde belirtilmiş olan hususlara cevap mahiyetinde beyanlarda bulunabilecektir, yani sadece inkâr çerçevesinde savunma yaparak ispat faaliyetinde bulunabilecektir.
Cevap Dilekçesi Verilmez İse Ne Olur?
Kanunumuzda, davalının süresi içerisinde dava dilekçesine karşılık olarak cevap vermemesi halinde oluşacak sonuçlar, 128. maddede belirtilmiştir. Söz konusu madde metninde davalının süresi içerisinde cevap vermemesi halinde, davacının dava dilekçesinde ileri sürmüş olduğu vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı söylenmiştir. Yani davalının bu olumsuz davranışına olumsuz bir sonuç bağlanmıştır ve davacının ileri sürmüş olduğu vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı belirtilmiştir.
İlgili madde metninde cevap dilekçesi verilmemiş olmasının davalı açısından sonuçları düzenlenmiş olmasına rağmen davacı taraf için ne gibi sonuçlar doğuracağı düzenlenmemiştir. Zira böyle bir durumun davacı açısından da birtakım sonuçlar doğuracağı kaçınılmazdır. Medeni usul hukukumuzda belirtilmiş olan yazılı yargılama usulündeki dilekçeler aşaması; dava dilekçesi, cevap dilekçesi, cevaba cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi olmak üzere dört aşamadan oluşmaktadır. Bu durum basit yargılama usulünde ise, dava dilekçesi ve cevap dilekçesi olmak üzere iki aşamadan oluşmaktadır. Yani basit yargılama usulünde yazılı yargılama usulünde olduğu gibi cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi aşaması bulunmamaktadır. Yazılı yargılama usulünde tarafların dava ve cevap dilekçeleri haricinde ikinci dilekçe hakları bulunduğundan mütevellit ikinci dilekçelerinde de iddialarını ve savunmalarını genişletme veya değiştirebilme imkânına sahiptirler15 . Fakat davalının dava dilekçesine karşılık olarak süresinde cevap dilekçesi sunmaması halinde yazılı yargılama usulünde cevap dilekçesi sunulmadığından mütevellit davacı tarafın cevaba cevap dilekçesi sunma hakkı elinden alınmış olacaktır. Zira HMK m. 136’da tarafların ikinci dilekçeleri düzenlenmiştir ve madde hükmünde davacının, cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevaba cevap dilekçesi verebileceği hüküm altına alınmıştır. Yani davalının dava dilekçesine cevap vermemesinden dolayı davacıya herhangi bir tebligat yapılamayacaktır ve böylelikle davacının cevaba cevap hakkı doğmayacaktır. Basit yargılama usulünde ikinci dilekçe durumu olmadığından dolayı davacı açısından böyle bir sorun ortaya çıkmayacaktır.
Cevap dilekçesi vermeyen davalı, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu vakıaların inkârı çerçevesinde savunmasını yapacaktır ve yeni vakıalar ileri süremeyecektir. Süresi içinde davaya cevap vermediğinden dolayı davalı davanın hem ön inceleme hem de tahkikat aşamasında sadece ve sadece inkâr kapsamında beyanlarda bulunabilir. Davalının inkâr kapsamında iddialar öne sürmesi, savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi kapsamında sayılmamaktadır16. Bu konuda Yargıtay 23. HD, 06.04.2016 tarih, E. 2016/96, K. 2016/2156 sayılı kararında, davalı tarafın süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmadığı ve bu durum dava dilekçesi içerisinde bulunan vakıaların tamamının inkâr edilmiş olduğu anlamını taşıdığı belirtilmiştir. Davalı taraf 1.oturum ve süresinden sonra sunmuş olduğu beyan dilekçesinde arz etmiş olduğu hususlar savunma inkâr kapsamında olduğu ve davanın reddini amaçlayan, beyanın savunmanın genişletilmesi olarak kabul edilmeyeceği belirtilmiştir 17 . Karardan da anlaşılacağı üzere; dava dilekçesine cevap veremeyen davalı, sadece dava dilekçesinde belirtilmiş olan vakıaları inkâr etmiş sayılır, davalının bu kapsamda yapmış olduğu savunmaları karşı yeni vakıalar sürmüş olarak değerlendirilmemelidir.
Davalının cevap dilekçesi vermemesine rağmen vakıaya ilişkin savunma sebebi eğer hâkim tarafından re’sen dikkate alınmaktaysa, bu sebebin davalı tarafından ileri sürülmesi yasak kapsamında sayılmamalıdır. Bu konu hakkında örneğin, takas konusu karşı dava olarak ileri sürülebileceği gibi def’i olarak da ileri sürülebilmektedir. Davalı cevap dilekçesi sunamamasına rağmen yargılama sürecinde dava konusu olay ile ilgili olarak takas hakkını kullandığına yönelik beyanda bulunabilir. Takas borcu sona erdiren hallerden olmakla birlikte borcun sona ermesi bir itirazdır. Bu hususu hâkim re’sen göz önüne almalıdır ve bu sebebin davalı tarafından ileri sürülmesi savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi kapsamında değerlendirilmemelidir.
Yargıtay, davalının süresi içerisinde davaya cevap vermemesi sonucunda davayı inkâr etmiş sayacağını ve bu inkârın kapsamında borcun ödendiği iddiasının da yer alabileceği yönünde kararlar vermiştir. Yani, davalının ödeme iddiasını davayı inkâr kapsamında değerlendirmiş ve bu konuya yönelik belge ve makbuzların davalı tarafından ileri sürülmesine imkân sağlamıştır18.Doktrinde borcun ödenmesi iddiasının inkâr kapsamında değerlendiren yazarlar bulunduğu gibi; inkâr kapsamında saymayan yazarlar da bulunmaktadır19 . Cevap dilekçesi veremeyen davalının HMK m. 128 uyarınca davanın tamamını inkâr etmiş sayılacağı bildirildiğinden dolayı, davacının dava konusunun ödenmediğini iddia etmesi durumunda davalının inkâr kapsamında ödemeye ilişkin belge ve makbuzlar sunabileceği hakkaniyet açısından ve yargılamanın maddi gerçeğe ulaşması bakımından önem arz edeceği kanaatindeyiz.
CEVAP DİLEKÇESİ VERİLMEZSE İSPAT SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?
Kanunumuzda, kural olarak davacı belirtmiş olduğu iddialarına ilişkin delillerini yazılı yargılama usulünde dava dilekçesinde (HMK m. 119) ve cevaba cevap dilekçesinde (HMK m. 136) ileri sürmesi gerekmektedir 20 ; basit yargılama usulünde ise ikinci dilekçe olanağı bulunmadığından dolayı dava dilekçesinde delillerini bildirmesi gerekmektedir21. Davalı ise, savunmasının dayanağını oluşturacak delillerini yazılı yargılama usulünde cevap dilekçesi (HMK m. 129) ve ikinci cevap dilekçesinde ileri sürmesi gerekmektedir22; basit yargılama usulüne tabi bir davada ise delillerini cevap dilekçesinde ileri sürmelidir. İlgili madde hükümlerinde davanın taraflarının hangi aşamada delillerinin sunacağı belirtilmiş olsa dahidava dilekçesine cevap vermeyen davalının ne şekilde delillerinin ileri sürebileceği veyahut delillerini ileri süremeyeceği kanun hükmünde düzenlenmemiştir. Doktrinde ve yargı kararlarında cevap dilekçesi vermemesinden dolayı davanın tamamını inkâr etmiş sayılan davalının inkâr sınırları içerisinde kalarak delil ileri sürebileceği kabul edilmektedir. Davaya cevap vermeyen davalının delil ileri sürebilmesi için mahkemenin süre verip vermeyeceği ve davalının cevap dilekçesi vermeyerek davayı inkâr etmiş sayılacağından dolayı inkâr kapsamında ne zamana kadar delil ileri sürebileceği hususları tartışmalıdır.
Mahkemenin cevap dilekçesi veremeyen davalıya delillerini ileri sürebilmesi için süre verip vermeyeceği konusu doktrinde tartışmalıdır. Bir görüşe göre, süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmayan davalıya mahkeme delillerini ileri sürebilmesi için süre vermez. Davaya cevap vermeyen davalının kanun gereği (HMK m. 128) davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü bütün hususları inkâr etmiş sayılacağından sadece bu inkâr kapsamında savunmasını yaparak delillerini belirtebileceği savunulmuştur23. Ön inceleme aşamasından önce veya son olarak ön inceleme aşamasında davalı mahkemeye cevap dilekçesi sunmuşsa dilekçesindeki savunma dayanaklarını delillerle ileri sürebilmesi için ön inceleme aşamasında süre verilebilmesi gerekmektedir24. Karşı görüşteki yazarlara göre ise, kanunda cevap dilekçesi vermeyen davalının sonradan delil ileri sürebilmesiyle ilgili yasaklayıcı bir düzenleme bulunmadığı sadece HMK m. 128’de davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı düzenlemesiyle yetinilmiştir. Cevap dilekçesinde sadece davayı inkâr ettiğini belirten ve bu konuda ileri süreceği delillerini sayan davalıya HMK m. 139/1-ç uyarınca ön inceleme duruşması için yapılan davetiye tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre verilmesi; cevap dilekçesi sunmasa da kanundan kaynaklı olarak davayı inkâr etmiş sayılan davalıya süre verilmemesi davalının ispat hakkını ihlal etmiş olacaktır. Böylelikle bu durum kanunda belirtilmiş olan hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) ve de Anayasamızda belirtilmiş olan adil yargılanma hakkının (AY. m. 36) ihlalini doğuracaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2014/2-695, K. 2016/522, 20.04.2016 tarihli kararında; süresinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalının katıldığı ön inceleme duruşmasında delillerini ileri sürebilmesi için süre verilmeyeceği belirtmiştir. Kararda Yargıtay, “Delillerin belirli bir zaman dilimi için de gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerinden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır” demiştir. Bu nedenle dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun bir biçimde tebliğ edilmesinden sonra davalının süresi içerisinde cevap dilekçesi vermediğinden dolayı savunmasının dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil (HMK m. 129/1-e) bulunmadığından mahkemece davalıya delil göstermesi için süre verilmesine yasal olarak imkân bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararından anlaşılacağı üzere dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen davanın taraflarına ön inceleme duruşmasında delillerini ileri sürebilmeleri için süre verilmesine imkân bulunmamaktadır. Kanaatimizce böyle bir görüşün benimsenme amacı ise, dava sürecinin başında delillerin ileri sürülmesini sağlayarak yargılamanın uzamaması hedeflenmiştir. Böylelikle cevap dilekçesi vermeyen davalı HMK m. 139/1-ç düzenlemesinden yararlanamayacaktır. Zira HMK m. 139/1-ç uyarınca ön inceleme duruşması için verilen davetiyenin tebliğinden itibaren taraflar bakımından öngörülmüş olan iki haftalık süre sadece dilekçeler aşamasında belirtilmiş fakat sunulmayan deliller için taraflara verilmektedir. Bundan dolayıdır ki, dava dilekçesine cevap vermeyen davalıya delillerini ileri sürebilmesi için ön inceleme duruşmasında ayrıca bir süre tanınmayacaktır.
Cevap dilekçesi sunmamış olan davalının ne zamana kadar delillerini ileri sürebileceği konusu da doktrinde tartışmalara yol açmıştır ve bu konuda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bir görüşe göre, dava dilekçesine cevap vermeyen davalı dava dilekçesinde belirtilmiş olan bütün hususları inkâr etmiş sayılacağından ön inceleme ve tahkikat aşamasında inkâr kapsamında savunma yapabilecek ve bu hususta ispat faaliyetinde bulunarak delil ileri sürebilecektir. Diğer bir görüşe göre ise cevap dilekçesi sunmayan davalının delil ileri sürebilme imkânı olsa dahi bunun süre olarak belirli bir sınırlamaya tabi tutulması gerektiği kanaatini taşımaktalar. Zamansal bir sınırlama olmaması davanın tarafları (davacı ve cevap dilekçesi vermeyen davalı) arasında bir eşitsizliğe sebebiyet verebilir. Cevap dilekçesi sunmayan davalının tahkikat aşaması bitinceye kadar delil ileri sürebilmesi doğru bir anlayış olmayacaktır. Zira tahkikat aşaması delillerin belirtildiği bir aşama değildir, delillerin değerlendirildiği bir aşamadır. Bu sebeple süresi içerisinde davaya cevap vermeyen davalının delillerini HMK m. 139/1-ç uyarınca en geç ön inceleme duruşması yollanan davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde bildirmesi gerekmektedir.
Yukarıda belirtilmiş olunan görüşlere katılmamaktayız. Zira 20.04.2016 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında31 belirtmiş olduğu üzere cevap dilekçesi sunmayan davalının sonradan delil ileri sürmesinin mümkün olmadığı ve de ön inceleme aşamasında bile davalıya süre verilmemesi kanaatindeyiz. Yani dava dilekçesine cevap vermeyen davalının kural olarak dilekçeler aşaması son bulana kadar delil ileri sürebilir, dilekçeler aşaması sonlandıktan sonra cevap dilekçesi sunmayan davalının delil ileri sürmesi mümkün değildir.
Davalı, süresi içerisinde mahkemeye cevap dilekçesi sunmadığı için HMK m. 145 hükmü saklı kalmak kaydıyla, delil ileri süremeyecektir. Fakat HMK m. 145’teki şartları taşıması halinde cevap dilekçesi sunmayan davalının delil göstermesi mümkündür. Yani dilekçeler aşamasının bitimine kadar delil ileri sürmeyen davalı, tahkikat aşamasında ancak HMK m. 145 uyarınca delil gösterebilmesi mümkün olabilecektir. Davalının, bir delili sonradan ileri sürmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülmemesi davalının kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme inkâr kapsamında o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilecektir. Bu nedenle cevap dilekçesi sunmayan davalının daha sonradan delil ileri sürebilme imkânı tamamen ortadan kaldırılmamaktadır.
Son olarak belirtmek gerekir ki, HMK m. 14/2 uyarınca cevap dilekçesi sunmayarak davayı inkâr etmiş sayılan davalı, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının ıslahla veya karşı tarafın açık muvafakatiyle de delil ileri sürebilecektir.
Sonuç
Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak adil bir biçimde yargılanma hakkına sahiptir (AY. m. 36/1). Medeni usul yargılamasında davalı aleyhinde açılmış olan davaya karşılık olarak davalının cevap verebilmesi hukuki dinlenilme hakkı ve adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilen bir ilkedir. Kanunumuzda davalının davaya cevap vermesinin şekli ve süresi düzenlenmiştir. Davalının dava dilekçesine cevap verme hakkı kendi tasarrufunda olup bu hakkı kullanıp kullanmamakta serbesttir. Davalı, cevap dilekçesi ile kendisi aleyhine açılmış davada maddi ve usule ilişkin savunma sebeplerini belirtme hakkına sahiptir. Dilerse de davalı kendisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olan dava dilekçesine süresi içerisinde cevap vermeyebilir. Davalının davaya cevap vermemesi kanunumuzda bazı sonuçlara bağlanmıştır. HMK m. 128 uyarınca süresi içerisinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalının, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu bütün hususları inkâr etmiş sayılacağı belirtilmiştir. Böylelikle davalı, cevap dilekçesi vermediğinden dolayı iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı kapsamında yeni vakıalar ileri süremeyecek ve ilk itirazları da belirtemeyecektir. Zira ilk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır (HMK m. 117/1).
Cevap dilekçesi sunmayan davalı davayı inkâr etmiş sayılacağından sadece inkâr kapsamında savunma yapabilir ve ispat faaliyetinde bulunabilir. Davalı bu kapsamda sadece davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu vakıaları çürütmeye yönelik delil gösterebilecektir. Fakat cevap dilekçesi vermeyen davalının HMK m. 139/1-ç uyarınca belirtilmiş olan iki haftalık kesin süre düzenlemesinden yararlanamayacaktır. Cevap dilekçesi sunmayan davalının karşı tarafın açık muvafakati yoluyla (HMK m. 141/2) delil ileri sürebilme imkânı vardır veyahut HMK m. 145’te belirtilmiş olan şartları sağlaması yoluyla da delil ileri sürebilecektir.
AV. MERT ÖNAL
KAYNAKÇA
- Akil, Cenk, “Cevap Dilekçesi Vermeyen Davalının Delil İleri Sürüp Süremeyeceği Meselesi”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Cilt 12, Sayı 48, Yıl 2021.
- Akyol Aslan, Leyla, Medeni Usul Hukukunda Cevap Dilekçesi Verilmemesinin Sonuçları, Ankara 2019.
- Aras, Aslı, “Cevap Dilekçesi Verilmemesinin Hukuki Sonuçları”, D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı Özel Sayı, Yıl 2017.
- Eroğlu, Orhan, “Medeni Usul Hukukunda Davaya Cevap ve Cevap Dilekçesi Vermemenin Sonuçları”, Ankara Barosu Dergisi, Cilt 76, Sayı 2, Yıl 2018.
- Ferendeci Özkaya, Özden, “Davalının Cevap Dilekçesi Vermemesi Halinde M. 128’in Uygulanması ve Ortaya Çıkan Sorunlara İlişkin Çözüm Arayışları”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 1, Yıl 2018.
- Pekcanıtez, Hakan,PekcanıtezUsûl Medenî Usûl Hukuku, On İki Levha Yayıncılık,
15. Bası, İstanbul 2017.
- Umar, Bilge, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2014.
- Üstündağ, Saim, Medenî Yargılama Hukuku, Nesil Matbaacılık, İstanbul 2000. (Usûl)